1992 yılında, İstanbul da doğalgaz kullanımının başlaması ile SO2 seviyelerinde düşüş başlamıştır. Ancak PM10 ve NO2 seviyeleri hâlâ AB limit değerlerin üstünde seyretmektedir. Günümüzde bu durum partikül madde için özellikle kış aylarında bariz bir şekilde görülmektedir. İstanbul’daki 10 ölçüm istasyonundan 2000-2013 yılları arasında günlük olarak alınan PM10 verisi kullanılarak yapılan çalışmada, bu dönemi kapsayan günlerin %37.5’inde PM10 değerlerinin günlük limit değer olan 50 μg/ m3’ü geçtiği görülmüştür.
Ancak, İstanbul’un hava kirliliği değerlendirilirken, Asya-Afrika ve Avrupa’dan taşınan uzun mesafeli kirlilik de göz önünde bulundurulmalıdır. Yapılan bazı araştırmalar, Türkiye’de nispeten yüksek yoğunluklu partikül madde oluşumlarına kuzeybatı ve güney rüzgârlarının etkili olduğunu göstermektedir. Bu da, özellikle Sahra çöl tozlarının ve Doğu Avrupa ülkelerinin etkisini işaret etmektedir. Bu araştırmalar, İstanbul üzerindeki toz yüklemesinin önemli bir bölümünün Cezayir, Libya ve Tunus çöllerinden kalkan Sahra tozu olduğunu göstermiştir.
İstanbul’da emisyon kaynakları zaman ile önemli ölçüde değişmiştir. Yirmi yıl önce antropojenik emisyonlar çoğunlukla evsel ısınma ve endüstriyel kaynaklarca üretilirken günümüzde en önemli antropojenik kaynaklar endüstriyel kaynakların yanı sıra araç trafiği olmuştur. 1980’lerde 0,3 milyon civarında olan kayıtlı araç sayısı 2023 rakamlarına göre 5 milyonun üzerine çıkmış durumdadır. Bunun yanı sıra İstanbul’daki gemi ve uçak trafiği de araç trafiği ile aynı benzerlikte artış göstermiştir. Trafikteki bu büyüme araç emisyonlarını eskisine göre çok daha yüksek seviyelere çekmiş, CO ve NO2 gibi kirleticiler açısından en önemli emisyon kaynağı haline getirmiştir. İstanbul, NO2 konsantrasyonları açısından AB limit değerlerini yıllık bazda yakalayamamakta ve son yıllarda bu değerler emisyonların artışına parallel olarak daha da yükselmektedir.
Özellikle, kritik meteorolojik şartların yaşandığı günlerde trafik yoğunluğu ve kış aylarında artan kömür kullanımına bağlı olarak kirlilik oranlarında artışlar görülebilmektedir. Bu artışlar tüm İstanbul genelinde kendini göstermekle beraber, sanayinin ve trafiğin yoğun olduğu, kömür kullanımının daha fazla olduğu özellikle topoğrafik açıdan dezavantajlı yerlerde kendisini daha fazla hissettirmektedir.
İstanbul’da Kadıköy ve Aksaray’da yapılan O3 ölçümleri, şehirdeki O3 seviyelerinin episodik boyutlarda olmadığını ve AB limit değerleri açısından yüksek konsantrasyonlar oluşmadığını göstermiştir. Ancak bu bölgede yüksek basınç alanlarına ve güneyli rüzgarlara maruz kaldığı zamanlarda O3 seviyelerinin limit değerleri aşmamakla birlikte yükseldiği görülmektedir. Ancak kritik meteorolojik şartların hüküm sürdüğü bazı günlerde yaşanan sis ve hava kirliliği inversiyonun da etkisiyle hava kalitesi ölçüm değerlerinde artışa neden olmaktadır.
Hava kirliliğinin oluşumunda kirletici kaynak ve topoğrafik koşullar etkili olduğu kadar meteorolojik şartlarda en az onlar kadar etkilidir. Rüzgârın gerek hızı ve gerekse yönü, atmosfere verilen kirleticilerin dağılma ve yayılmalarında ve belli bir kaynaktan herhangi bir alıcıya ulaşmasında etkili bir rol oynar. Hava kirliliğindeki değişimler izlenirken meteorolojik faktörlerde göz ardı edilmemelidir. Özellikle, İstanbul’da hava kirliliğin yaklaşık %50 si araç egzozlarından kaynaklandığı düşünüldüğünde, kritik meteorolojik şartların yaşandığı günlerde trafik yoğunluğuna bağlı olarak araçlardan yayılan emisyonlar kirlilik oranlarında önemli artışlara neden olmaktadır.
Ayrıca, İstanbul’un hava kirliliği değerlendirilirken, Asya-Afrika ve Avrupa’dan taşınan uzun mesafeli kirlilik de göz önünde bulundurulmalıdır. Yapılan bazı araştırmalar açıkça ortaya konmuştur ki, Türkiye’de nispeten yüksek yoğunluklu partikül madde oluşumları, kuzeybatı ve güney rüzgârlarıyla görülmektedir ki, bu da, özellikle Sahra çöl tozlarının ve Doğu Avrupa ülkelerinin etkisini işaret etmektedir. Aşağıda uydu görüntülerinden de açıkça görüleceği gibi Sahra çölünden Türkiye üzerine doğru gelen kum fırtınası İstanbul’da da etkili olmuş ve İstanbul partikül madde konsantrasyonlarında aşırı derecede artışlar gözlenmiştir.
Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği uyarınca hava kirleticiler için belirlenmiş sınır değerler ve Avrupa Birliği Standartları dikkate alındığında, İstanbul’un ölçüm verilerinin düşük olduğu görülmektedir. Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliğinde, kritik meteorolojik şartların hüküm sürdüğü ve hava kirliliğinin ani artış gösterdiği durumlarda alınması gereken tedbirlere yön vermek üzere, uyarı kademeleri belirlenmiştir. Hava kalitesi merkezden sürekli olarak izlenmekte ve uyarı kademelerinin aşılıp aşılmadığı kontrol edilmektedir. Böyle bir durumun oluşması halinde yetkili mercilere bilgi verilmektedir. Ancak İstanbul için böyle bir durum artık yaşanmamaktadır.